Işık Dağı Tırmanışı ve Fotografik Anlar

Hafta sonu Gezginder’le Işık Dağı’ndaydık. Kızılcahamam Çankırı arasında doğal bir set olan Işık Dağı 2034 metre yüksekliği ile tamamen tatlı bembeyaz bir kış görünümü almıştı. Tatlılığı erken bahar hallerinden kaynaklıydı tabi. Kar altında boynunu bükmüş bekleyen bir sürü mor çiğdem gördüm, ilk güneşli ve sıcak fırsatta hepsi patlayacaklar. Kış hali özellikle zirveye yakın yerlerde kendini havada ve manzarada daha çok hissettirdi, Işık Dağı bembeyaz Kızılcahamam ve Çerkeş tarafları ise yemyeşil görünüyordu. Yıllar önce buraya yine karlı ama hava açıkken gitmiştim, tabi mavi gökyüzü ve yalnız dolaşan küme bulutlar ile tadı bir başkaydı. Bu sefer hava çoğunlukla kapalı sadece 1500 metrelerde kesik kesik  güneşi sezebileceğimiz şekildeydi. Sevimli küme bulutlar, bir tarafta tırmanış yapanlar vs gibi planlarım yattı. Yine de bu tür kapalı havalarda bazen belli belirsiz bazı topak halde  bulutlar görünür,  sadece  fonda bolca griye rastlanır. Yoğunluklarından ve ışığı geçirmedikleri için gri lekeli olurlar, bu durumda manzaraya gökyüzünü katmak oldukça keyifli sonuçlar verebilir. Önemli olan, kaydederken gökyüzünü fazlaca beyaza uçurmamaktır. Üstelik bu çekimlerin siyah beyaz tercihleri de çok keyifli olur. HDR çalışmak içinde mükemmeldirler.

Yürüyüş sırasında telaştan çekim modlarımı kontrol etmemiştim tabi sonu pek hoş olmadı, ilk karelerimi genelde jpg çekmişim, bu da onların pozlamasını + – çok fazla telafi edemeyeceğim anlamına geliyordu. Bir de sanırım çekim modum bir şekilde karışmış ve Av yerine bir müddet TV modda çekmişim , hiç yeri değil, e tabi gündüz ışığıyla 1/30 pozlayınca bazı kareler patlak patlak olmuş. Hem JPG hem patlak, sonuç kayıp fotoğraf demek. Çekerken görmüyor musun diye soracaksınız ama tırmanışta lcd ekran yerine optik vizör kullanıyorumdum ve G12 optik vizörde değer göstermiyor. Keşke diyafram – örtücü ve modları gösterebilse, hatta değerleri değiştirmeye optik vizör sırasında izin verebilse. Süper olurdu o zaman. Ama her istediğin olmuyor işte. Neyse daha sonra olaya uyandım ve muhteşem manzaralı Karagöl’ün çekimlerimi kurtardım.

Burada aslında kendimi kaybettim desem yeridir, o gece orada yatasım geldi, hatta sabah hava açarsa gün doğumu ve sonrasında o günün mavi gökyüzünden yansımalarla göl nefis olacaktı. Ama mümkün değil, sorumlusu olduğum ekibi satamazdım, hem çadırım da yok. Hemen aklımı başıma alıp makinemin içine de doyamasam da bir kaç kare aldım. Ekibi tamamen satamasam da o gün ekipte çok tecrübeli arkadaşlarımın olması işimi kolaylaştırdı. Bu açıdan keyfime de diyecek yoktu.

Fotoğraf manyağı olduğumu düşünmeyiniz, o sadece benim ortamı algılama ve keyifli görüş biçimimdir. Esas o mekanı tatmak ve yaşamak bambaşkadır. Yaşamadan tatmadan kuru kuru fotoğraflamak da boştur bomboştur. Belki de görüntüleri kaydedince içimde ayrı bir sabitleniyordur mekan ve güzel olan . Her neyse gün batımına doğru yaklaşıyorduk, ufukta yer yer açıklıklar belirdi, bu da az sonra ufkun kızıla boyanacağı ve belki bir takım hüzmelerin yeryüzüne düşeceği anlamına geliyordu, bunları da gölde yakalamak isterdim. Ama köye döndük , yolda bir kaç arkadaşı fonda gün batımı ve hüzmeleri ile görüntüledim. Sonuçta yürüyüş güzeldi ve çekip alıp getirdiklerim, onların temsil ettiği yaşam anları bambaşka güzel.

28 Mart 2013

Deniz Tokay – Ankara