Bulut Denizi

Bir sonbahar zamanı, memleketimizin dağlar açısından çok zengin yegâne coğrafyası olan  Niğde Aladağlar’daydık. Gökyüzü bulutlar ile mevsim gereği gösterilerine hazırlanıyordu, yağmur ve kar gelecekti dağlara, şehirlere. Torosların bir uzantısı olan Aladağlar, otuzdan fazla 3000 metrenin üzerinde zirvesi ile dağcıların gözdesidir. Hatta yazın bölgede dolanırken Rus ve Fransız ailelerin çoluklu çocuklu  dünyada başka yerde bir eşi olmayan 3000 metredeki meşhur Yedigöller Platosunda gezdiklerine şahit olduk. Engin Tepe (Emler 3723 m)’ye çıkıp geri dönüyorlardı. Bizi görünce çok şaşırdılar, bir haftadır dağda hiç Türk’e rastlamamışlar, Aladağlar’ı ne kadar çok sevdiklerini ve bu güzelliğe hayretlerini anlatmak için patika üzerinde uzunca lafa tuttular bizi. Biz ise çoluk çocuk dondurma şemsiyesinin altında takılmaktaydık aynı zaman dilimlerinde, sadece taş ile bu kadar güzel inşa edilmiş masallar ülkesinde işimiz neydi.

Sonbahar ziyaretimizde kampımızı Yedigöllerin uzağına,  Emli Ormanı’na yakın  bir yere kurduk. Sonraki güne tırmanış hazırlığı olsun diye orman içinden geçecek rotamıza çalışmak için günü vadi içinde keşifle geçirdik. Dönüşte yemek sonrasında en güzel uykulardan birini uyuduk. Gece iki gibi kalktığımızda insanların yanına inen tek bulut türü olan ve sis olarak adlandırılan stratus her yeri sarmıştı. Kahvaltı sonrası ağır ağır yola koyulduk, dün biz buraların keşfini yapmamışmıydık, şimdi bu bulut yüzünden hiç bir yer birbirine benzemiyordu. Gelip her şeyi değiştirmişti. Rotayı bulmakta zorlandık, zaman zaman doğru yön konusunda ümitsizliğe düşürdü bizi. Zor da olsa, Mangırcı vadisi içinde yavaş yavaş yükselmeye devam ettik, bir zaman sonra yukarlarda silik ve minik ışıklar belirdi, biraz daha yükselince onların yıldızlar olduğunu anladık. Rahatlamıştık çünkü artık gittiğimiz uzak hedefi görebiliyorduk. Zirve yıldızların hemen altındaydı. Yükseldikçe daha canlı parlamaya başladılar, yukarı bakarken arkayı unutmuş, ilgilenmemiştik ama arkamızda bir şey vardı sanki, dönüp baktığımızda manzara inanılmazdı. Bulutun altında uyanıp, yürümüş ve şimdi bulutun üstüne yıldızlara kadar gelmiştik. Hava henüz karanlıktı ama karanlığın ışığında belli belirsiz seçiliyordu aşağıdaki bulutlar. Oraya tesisatı kurup, yıldızları ve bulut denizini çalışmak lazımdı aslında ama yolumuz uzundu ve ekipman yetersizliği ile şimdi bunu içime çekmekten başka şansım yoktu.

Gece bitip, yıldızlar gittiler, güneş doğdu ve biz iyice yükseldik, ilerlediğimiz sırt bize uzunca bir süre bulut denizini izleme imkânı verdi. Güneşin yatık ışığı keyifli manzaralar sundu, gölgeler yere değil bulutların üzerine düştüler. Sadece yüksek zirveler ve biz, şehrin çok yukarısında olan biten bu güzelliğe şahit olmuştuk.

Fotoğraflar Canon 350-D ve 18-55 kit lens ile çekildi .

İlk renkli fotoğraf, öncelikle gerçekliğini yitirmeyecek bir HDR’ye tabi tutuldu. Sonrasında çok bölgeli bir çalışma gerektirdi. Öndeki karanlık dağ kütlelerinin tonlaması, zirveye düşen ışık, bulutlara düşen gölgeler ve bulutlar, bulutların arasında yukarı sola doğru düşen uzak zirveler ve bir de gökyüzü. Tonlamada, uzağın daha silik tadını koruma hedefi ile bütün bölgeler üzerinden teker teker ayarlar yaptım. Bunun için dijital ortamda hedef bölgeye yönelik ayar katmanı(Adjustment Layer) araçları çok işe yaradı, tıpkı karanlık odanın telli maskeleri gibi ama, avantajı istemediğim maskeyi tekrar ele alabiliyor ya da aynı bölgeden farklı değerlerde bir sürü maske kullanabiliyor olmamdı. Karanlık odada yakma derecelerini daha dikkatli ayarlamak lazımken, burada biraz daha rahat ve özgür ya da tembel davranmak mümkün oldu. Bölgesel ayarlar sonrasında, hedef ortamlara göre boyutlandırma ile baskı için Tiff, sanal ortamda paylaşım için Jpg formatta kayıtlarını aldım.

İkincisi, Siyah Beyaz fotoğraf ise, yine farklı pozlama alanları olduğu için bölgesel olarak ele alındı. Dijital ortamda SB fotoğrafa bölgesel yaklaşım renkliye göre daha zor bir süreç. Renkli halinin gerektirdiği temel düzenlemeler yapıldıktan sonra SB düzenlemeye geçtim. Renkli versiyon, SB’nin negatifi gibi burada, hatta farklı SB baskı hedeflere göre(yüksek , düşük kontrast vb)  yıkama aşamasında farklı ele alınmış SB negatif gibi düşünülebilir. Renkli halinde yapılan düzenlemeler sonrası bu ikinci fotoğraf PS’de siyah beyaz tonlara Siyah Beyaz ayar katmanı (BW Adjustment Layer) ile çevrildi. Bu araç her rengin SB çekimlerde renk filtreleri ile ton kontrolü yapar gibi, dijital ortamda ton kontrollerini sağladı. Yani kırmızı, mavi ve yeşil renklerin ne kadar siyah olacağını bu araç ile belirledim. Sonrasında beni ikna eden bir tadda bırakıp, bu sefer de SB’de bölgesel yakma ve gerekirse açma işlerine geçtim. Buna bağlı olarak, dağcının hemen önündeki arazinin bulunduğu koyu tondan açığa taşınması için biraz gölgeledim, sağa aşağı uzanan vadiye düşen yoğun ışığın beyaza yakın tonunu daha koyu bir hale taşıyıp bölgesel olarak taşların açığa çıkışını sağlayacak bir kontrast uyguladım. Dağcı üzerinde, arkasındaki siyah alandan daha iyi ayrılabilmesi için açık tona taşıyacak bir uygulama yaptım. Bulutlar üzerindeki dokunun ortaya çıkması için sadece bulut bölgesinin kontrast değerleri ile oynadım. Yani karanlık odada basacak olsam, bulutların bazı bölgesini siyah ve beyazın arasını açmak için nasıl ki 4,5 kontrast derecede maskeleyip basardım, bunun dijital uygulamasını yaptım. Biraz da ufuk çizgisi ve gökyüzü üzerinde çalıştım. Ufuk çizgisi üzerindeki soldaki eğriliğini çarpıtma(‘distort’) aracı ile düzelttim. Yani agrandizör altında, kartın o bölgesini biraz kaldırdım. Bütün bunlara rağmen dağcı arkadaşımı biraz daha fazla bekleyip onu daha büyük bir leke olarak kaydetsem iyi olacakmış, bu boyutta okunurluğu malesef biraz düşük oldu.

Dijital ortamda, SB için bu karanlık oda yaklaşımı uzun bir yol gibi görünse de, şimdi daha hızlı çözümler sunan ‘silver effects’ gibi bazı eklentiler(plug-in) ile süreci kısaltmak mümkün, fırça modlu ya da maskeli sınırsız bölgesel uygulamalar yapılabiliyor. İşi biraz ciddiye alanların, renkliden SB’ye doğrudan çevrimleri yeterli tadda bulacaklarını sanmıyorum. Eminim karanlık odaya ait bölgesel yaklaşımları uygulayacaklar.

Deniz Tokay – Bahar 2012